6 Aralık 2011 Salı

Aromaterapik Ürünler




Ev ile iş arası mesafe uzun olunca ve mecburen servisle gidilince, yolda geçen zamanı değerlendirmek bir hayli önem kazanıyor benim için. Hergün minimum 2 saat serviste hiçbirşey yapmadan oturarak geçiyor, bazen kitap okuyarak, müzik dinleyerek en azından boşa geçirmemeye çalışıyorum. Yorgunsam uyuyakalıyorum ama özellikle sabahları uyumayı alışkanlık haline getirmek iyi olmuyor, insan daha zor ayılıyor işe gidince.

Ben de açık radyonun podcastlerine sarmış durumdayım bu aralar. Açık radyonun bazı programları oldukça bilgilendirici oluyor, favorim vedat ozan’ın hazırlayıp sunduğu “koku” programı. Sanırım haftalık yayınlanan bir program ve her bölümünde bir yerden koku ile alakalı ilginç bilgilerle dolu yaklaşık 20-25 dakikalık bir program. Ama ciddi bir araştırmanın ürünü. Çünkü programda verilen birgiler hap gibi ve o bilgilere ulaşmak ciddi bir merak, ve zaman işi.

Öncelikle bu podcastleri indirmek için çeşitli yöntemler var, açık radyoya girip indirebiliyorsunuz, ben iphone’a indirip dinliyorum ama bilgisayara indirmek de mümkün, birkaç alternatif var geçmiş bölümleri dinleyebilmek için.

Bu sabah servise oturunca bakalım ne var derken, programın normal rutininden farklı söyleşi tarzında arka arkaya 2 bölüm vardı. Televizyondan tanıdığımız Ayşe Tolga aromaterapi alanında kendini geliştirmiş ve aromaterapik ürünler satmaya başlamış. Bu alana nasıl girdiğini, nasıl başladığını, hangi eğitimleri alıp kendini geliştirdiğini ve dikkat etmemiz bazı konuları çok güzel anlatıyor Ayşe hanım. 21 ve 28 Aralık 2010 programına ulaşıp dinleyebilirsiniz, çok keyifli. Not etmek istediğim bir kaç web adresi var, unutmamak için onları da buraya yazıyorum. Ayrıca Nane ve misket limonu banyo jeli denenmeli, benim gibi naneli duş jeli hayranı olup da bulamayanlar için :)

Ayşe Tolga’nın ürünlerini tanıttığı web sitesi: www.aisha.com.tr
Önerdiği diğer doğal aromaterapi ürünleriyle ilgili siteler: http://www.nuka.com.tr, http://www.awecemre.com, http://www.yakatarla.com

Son olarak hangi ortam hangi koku kullanmalı konusunda tavsiyeler:

Oturma Yerlerinde: Itır çiçeği, bergamot, Libya, Semra çamı, portakal, turunç, gül, sedir, Hint limon otu, lavanta, mersin.

İş Yerlerinde: Hint limon otu, limon, bergamot, mersin, Semra çamı, melez lavanta.

Çocuk Odalarında: Kırpa paryası, rezene, mandalina, tarçın, portakal.

Yatak Odalarında: Fas turuncu, gül, lavanta, kananga, santal, portakal, sedir.,

Sigara içilen ortamlarda: Adaçayı, hin defnesi, ardıç, semra çamı, limon.

Toplantı salonlarında: Gül, günlük hindistan, elemi.





12 Kasım 2011 Cumartesi

Uzunnn bir yapılacaklar listesi..

Balkon bahçeciliği, limon ağacı, ekolojik yaşam rehberi kitabı Gelibolu'daki evde her nereye kaybolduysa bulunacak içindeki odayı temizleyen bitkiler araştırılıp bulunacak ve yerleşik hayata geçilen eve tedarik edilecek.

Mutfak için ikeadan raylar temin edilip bıçaklar, baharat ve otlar için setler yapılacak. İkea'daki fikirler incelenecek.

Otlar, hazır olanları temin etmek yerine, küçük saksılar ve tohumlar temin edilip dekorasyon yapılacak.

11 Kasım 2011 Cuma

11.11.11

Günün anlam ve önemi tabi ki Hilalde gizli, bugün beklenen nikahımız gerçekleşti, ben de şahit oldum:)
Artık nikahlar önceden yapılıyor, çiftler bir süre ayrı takılıp kavuşmayı bekliyor, çağımızın yeni trendi bu malesef. Nerde eskisi gibi süzülmeler, nazlanmalar, gidecek ev bile hazır değil, bekliyoruz hala bekliyoruz benim gibi..

Bugünün anlam ve öneminden ayrıca ben de bir kafa dalgınlığı, duygu karmaşası var nedense, kendime gelemiyor, kafamı toparlayamıyorum nedense, ay boşlukta mı, hangi gezegenin etkisidir ve ya etkisi midir bilemiyorum ama umarım çabuk geçer...

Bu akşam Anadolu Kartalları'na gittik, izlemek istediklerim arasındaydı ama oyunculuk olarak çok da tatmin etmedi, çocuk filmi veya gençlik dizisi gibiydi diyebilirim. Yine de içinde bulunduğum duygu karmaşıklığından olsa gerek birkaç sahnesi bana duygu dolu anlar yaşatmadı değil...

Bir de yeterlilik başvurusu yaptım bugün onun da bir baskısı var üzerimde, ne olacak nasıl olacak okuduklarım nasıl olacak da aklımda hafızamda kalacak bilemiyorum..

Son olarak hava soğuk ve soğuk, yarın dışarıya burnumu çıkarasım yok ama az önce bir gece gezmesi daveti aldım birazdan ona gidip dönücem:)

17 Ekim 2011 Pazartesi

bugünlerde..

şu an üşümüş bir civciv gibi hisediyorum kendimi, hani bazen üşürler kendi kendilerine başlarını öne eğip düşünür dururlar, sanki onları alıp sararsan güneş bir yere koyarsan ısınıp kendilerine gelirler. sıcak iyi gelir onlara. işte ben de sırtımı kalorifere dayadım belki bu ısıyla birlikte gece şişen boğazım iyileşir diye umut ediyorum.

ciddi birşekilde ders çalışmam lazım nerden başlasam ne okusan derken zaman geçiyor saat ilerliyor, başlasan da hayır gelmiyor okuduğundan, ayrıca daha oje sürmem ve arabadaki kutudan uygun kitabı alıp gelmem lazım, bu soğukta da dışarı çıkmayı gözüm yemiyor:(

bazen öyle durumlara düşersin ki normal hayatı idame ettirmek eskiden alıştığın sıradan özgürlüklere kavuşmak bile müthiş bir lüks gelir, bazen evde oturup güzel bir kahve içmek kendini iyi hissettirir, şanslısındır, ne dışarıda akan hayatta gözün vardır ne de başkalarınınkinde böyle zamanlarda, en ideal anları yaşıyorsundur zaten..

burnum üşümeye başladı, artık yaza kadar ısınmaz.. bogazım acıyor ve geniz akıntım var, yarın tantum verde almak lazım..

12 Ağustos 2011 Cuma

Ben tatildeyken..

Tüm tatillerimin aksine sayılı gün çabuk geçmiş gibi gelmiyor ve tatil halen bitmeyecekmiş gibi. Oysa ki bugün cuma hatta 10 dk sonra cumartesi olacak ve ben pazar günü dönüyorum. Herhalde işte çok sorumluluk almayınca işe dönüş sendromu yaşanmıyor ya da pazartesi depresyondayım:)
Ben tatilde pek bir plan yapmadım, beklentimi düşük tuttum, geliboluya gidip ordaki teras katında sadece kitap okuyup film izlemek vardı planlarım arasında, hatta sabaha kadar terasta oturup keyif yapmak da vardı ama rüzgar pek izin vermedi bu işe. Rüzgar yeni dindi, mesela ilk dalgasız deniz bugüne denk geldi ve muhteşemdi. Demek ki çok da beklenti içine girmeyince insan bulduğundan pek de memnun kalabiliyormuş.
Gelelim kitaplara ve filmlere..Pek birşey yapmamama karşın çok da istediğim gibi okuyamadım hep araya bişeyler girdi sanırım, kısa zaman dilimlerinde okumaya fırsat buldum zaten ben de öyle saatlerce olduğum yerde oturup kitaba dalan bir yapıda değilimdir. İlle aklıma başka birşey gelir ve okumaya ara verip ona yönelirim ve genelde de yöneldikten sonra okumaya tekrar dönmem:) Bir de gazeteler ve kitap ekleri de kitap okuma zamanını çalmaktaydı. Böylece sadece İskender'i bitirebildim ve Şairin Romanı'na başlayabildim.
İskender bence Elif Şafak'ın okuduklarım arasında en başarılı kurgulanmış romanı hele son bölümlere doğru daha keyifli bir okuma serüveni yaşatıyor. Şairin Romanı ise bambaşka bir kitap mitolojik değil, hayali değil tuhaf denebilecek bir kitap ilk sayfalarda başlamak biraz zor gelebilir hatta başlayanların çoğu bu kitabı okumayı bırakabilir çünkü ciddi bir konsantrasyon gerektiren yoğun bir kitap ama çok keyifli bir kitap. İnsan okudukça okumanın keyfine varıyor ve zaman zaman Murathan Mungan bu kitabı nasıl yazmış acaba diye düşünmeden ve takdir etmeden geçemiyor. Kesinlikle okunması gerekn kitaplardan biri.
Filmlere gelince malesef izlemek istediklerim açılamayan ve tamirde olan diskte kaldığından bulduklarımla yetinmek zorunda kaldım denebilir oysa ki izlemek istediğim o kadar çok film vardı ki..
İzlediklerim ise; leaving, the tree, another year, mutluyum devam et, ilk aşk, monte carlo
The tree: güzel filmdi, zaten festival filmiymiş
Leaving: anlam veremediğim klasik bir fransız filmi, insan parayı pulu o hayatı bırakırsa başkasına tutulur mu?
Another year: Yaşlı şirin çiftimiz ve etraflarında gelişen sıradan olaylar
Mutluyum devam et: Sıradan amerikan komedi filmlerinin en vasatlarından biri sanırım
İlk aşk: 9 yaşındaki yeğenimle izlediğim çocuk filmi, ben çocukların büyümesini beklerken film bitti.
Monte Carlo: Yine Amerikan komedisi yine vasat
Not: Aşağıdaki fotoğrafta gelibolu plajını ve yeğenim Ali'nin kafasına su dökerkenki halini görebilirsiniz:)

Zumbara ve Küçük Kitap Kampanyam

Kumbara kavramından esinlenen ve zaman kumbarası kavramıyla kurulan bir sosyal paylaşım grubunun adı zumbara.
Bildiğim kadarıyla şu an davetiye sistemi ile üye kabulü yapılıyor.
Ben de zamanında bir şekilde üye olmuştum ve altyapı çalışmalarının tamamlanması ve aktif faaliyete geçmesi için biraz beklemek gerekti.
Arz talep sistemiyle çalışan bir zaman bazlı bir yardımlaşma söz konusu, ilk olarak tenis partneri talebiyle başladım ama henüz ikametim kesinleşmediğinden potansiyel partnerleri değerlendiremiyorum. Herkes yardım almak, öğrenmek istediği konularla ilgili talepler girebiliyor ya da tam tersi hakim olduğu, yardım etmek, öğretmek istediği bir konuda arz girebiliyor sisteme. Sonrasında arzlar ve talepler birleşiyor, ihtiyacınız olan yardımı alıp o yardımın süresini hesabınızdan düşüyorsunuz ya da yardım ettiğinizde harcadığınız zaman hesabınıza işliyor.
Benim yeni arzım değerlendiremediğim okunmuş kitaplarım, malesef bir türlü bağış vb yolla kitapları değerlendirmek mümkün olmadı, aklıma zumbraya yazmak geldi, bir kitap listesi oluşturdum ve gönderdim.
ilk kitap talebimi de bodrumdan aldım ve ilk kitapları gönderdim bile. bu yaz bodruma gidemedim ama kitaplarım gitti bile. Kitaplardan ayrılmak çok da kolay olmuyor malsef ama gönderince insanın içinde müthiş bir tatmin duygusu doluyor. Hilalcim Bridget Jones Bodrum'da:)
İlgilenenler için adres:http://www.zumbara.com ve http://zumbara.wordpress.com

5 Ağustos 2011 Cuma

funda arar, the tree, iskender, rüzgarı bol gelibolu

Erkenden kaçıp çıktığım kısa tatilimin 2. günü de bitti ama gece devam ediyor..saat 1'e geliyor, hava ağustos sıcağında müthiç rüzgarlı.. Gelibolu'nun ağustos rüzgarları meşhurdur zaten Konya'nın kırkikindi yağmurları gibi..olmazsa olmaz..rüzgardan denize giremedim henüz havanın durgunlaşmasını bekliyorum zaten geçen haftaların bayıltan sıcakları yok artık..oysaki terasta gece sefası yapmayı hayal etmiştim. yine de bu gece rüzgara rağmen giyinip terasın kuytu bir köşesine konuşlandım, iskender'i okuyorum. Çıkalı henüz 1 hafta olmasına rağmen radikal kitap ekine göre 1. sıraya oturdu kitap, her yerde elif şafak söyleşileri..ama benim şimdiye kadar okuduğum elif şafak kitaplarının en iyisi, kendini aşmış bir diğer ifadeyle. daha ilk sayfadan sürükledi beni, oysaki sabahın köründe uykulu bir işyeri servisinde başladım ve uyumadım..şimdiyse rüzgarlı terasta funda arar eşliğinde okuyorum. Funda arar demişken, bu sene gittiğim ilk ve tek konser funda ararın konseriydi, her nekadar yoğun hafta sonu programımızda konserin ilk yarısının sonuna yetişsek de perde kapandığında acaba bitti mi, yok bu kadar değildirler eşliğinde kimsenin yerinden kıpırdamadığını görünce rahatladık:) neyse ki yeni albümün şarkılarını söylemiş ikinci yarı eski şarkılarına kalmıştı, bildiğimiz şarkılarına..beni daha önce gittiğim nilüfer konseri kadar hatta belki de daha çok etkiledi, bir yandan şarkılara eşlik edip bir yandan ağlar buldum kendimi ama tavsiye ederim ruha detoks gibi oluyor acaip rahatlıyor hafifliyor insan bu şekilde..
şimdi de rüzgarla birlikte eşlik ediyorum şarkılara, henüz ağlamadan...
dün gece the tree filmini izledim, bu sene film festivallerinden birinde gösterilmişti ama izleme fırsatı bulamamıştım, sanırım cannes'da da gösterilmiş ama ödül almış mı bilemiyorum, ağır ama sağlam adımlarla ilerleyen sakin sakin bir vakitte izlenecek bir film, oyunculuklar güzeldi, güzel bir festival filmiymiş hakikaten, tavsiye derim..

4 Ağustos 2011 Perşembe

Kitap düzenlemece, okunalardan ayrılmaca

Geçen sene evden taşınırken mevcut kitaplarımı da ayırmam gerekti, okunanlar okunacaklar veya izmire götürmek istediklerim ve geliboluda bırakmak istediklerim diye. Geliboludakiler yaklaşık 1 yıldır kocaman bir koli halinde odamı işgal etmekte, gelibolu kütüphanesine götürmek istedim ama kütüphane yeterince kitapları olduğu ve sanırım kimse onları okumadığı için daha fazlasını istemediğini söyledi. Ben de düşündüm zumbara üyelerine göndereyim dedim. Zumbara zaman kumbarası sitesi, ayni kişiler üye olup birbirlerine yardım etmek veya yardım istemek için arz talep giriyorlar girilen arzı karşılayacak durumda olanlar yardıma koşuyor. Örneğin taşınma işine yardım, ingilizce pratik, tenis oynama gibi aklınıza gelebilecek her türlü şey dahil olabiliyor, ben de elimdeki kitaplardan isteyenlere gönderiyim diye bir arz girdim geçenlerde. Şimdi talep edeceklere göndermek üzere elimdeki kitapların listesini çıkarıyorum sanırım 50 kitap kadar çıkacak, bir o kadarını da okumadıklarım ve ayrılmak istemekdiklerim olarak ayırdım, izmirdekileri de düşündüğümüzde bir de orada burada dağıttıklarım var, gelin kitaba yatırdığım serveti dünün. Ama kitaba harcadığım paraya acımıyorum hiç, o da benim zaafım işte.
Gelelim listeyi oluşturmaya... insanın ya da benim kitaplarından ayrılması bir hayli zor. onun hatırası var bu kalsa mı acabalarla liste kuşa dönmek üzere ama direniyorum. yoksa kitap yığınından kurtulamayacağım. bir de alıp da okumadığım kitaplar var niye o kadar almışsan, insan okuyacağı kadar alır değil mi , açgözlülük işte.
Umarım kitapların rağbet görür bu arada. Bir de Bridget Jones'un günlüğü'nü napsam listeye ekledim ama aramızda duygusal bir bağ var sanki bir de Hilal not yazmış, ben 30 yaşımda bunun gibi olmak istemiyorum diye, ne mutlu ki olmayacaksın Hilal:) Ama kitabı napalım sence?:)))

3 Haziran 2011 Cuma

Kaybedenler Klübü, İncir Reçeli, Kimliksiz, Küçük beyaz yalanlar, Beni asla bırakma

Bu dört filmi izleyeli çok oldu, hatta haziran başında yazacağım diye başlık atmışım ama kalmış, malum iş güç çok yoğunum fırsat bulamamışım çalışmaktan:)
İncir reçeli ve Kimliksiz'i Konya'da izlemiştik Hilal'le beraber, demek çok olmuş Konya'ya gideli, sırada Mardin planımız var, Filiz de gelecek..
İncir reçeli dokunaklı bir hikayesi olan bir film, oysaki biz neşeleniriz diye almıştık ters tepti,içimiz karardı ama film başarılı diyebiliriz...
Kaybedenler Klübü bence güzel karakterli ve sınırları keskin bir film iyi bir türk yapımı..
Kimliksiz ise içinden özellikle benim Hilali hatırlayamadım şimdi içinden filmin sonuna kadar çıkamadığım neden öyle ama diye dolandığım güzel bir macere filmi, filmin sonunda bile hala adamdan yana olduğum yok ama o evliydi ailesi vardı karısı niye öyle yaptı yok o ajan değil diye sayıkladığım iyi kurgulanmış bir film
Küçük beyaz yalanlar, hayranı olduğum Marion Cotillard uğruna izlemek için çırpındığım bir filmdi, konusu da fena gelmemişti. Ama sinemada izlemeye fırsat bulamadım bir türlü. Film bardan dönen bir adamın motorsiklet kazasıyla çarpıcı bir şekilde başlıyor. Sonra sanırım bitkisel hayata giriyor. Arkadaşları planladıkları tatile gitsek mi gitmesek mi diye düşünüp gitmeye karar veriyorlar. Onların hayatları çevresinde gelişen sakin bir film genel olarak ama sonu yine çarpıcı bitiyor ve en azından beni derinden etkiliyor. Basit bir tatil filmi olmadığını gösteriyor. Ama yine de fransız filmi sevenlere, ben çok severim ama hepsini değil...
Beni asla bırakma, dokunaklı bir film, bana çok dokundu izlerken çocukların haline çok üzülmüştüm ve filmin sonuna kadar umutla beklemiştim. Sonra da düşünmeden edemedim acaba gerçekte böyle şeyle var mı, yapılmış mıdır, halen yapılıyor olabilir mi diye...kocaman soru işaretleri. Sonuç olarak oyuncular çok başarılı, çok güçl karakterler çizmişler bence.

Konya Yemekleri

Leyleği havada görmüş misali her hafta gezen ben geçen haftasonu Hilaciğimi Konya'da ziyarete gittim.
Baştan uyarmıştı aslında kilo almaya hazırlıklı ol, çok güzel yerler öğrendim diye. Maşallah Lezzet Durakları'ndaki hemen hemen her yere götürdü beni. Sürekli bir koşturmaca içerisinde acıkmadan yemekler yedik, tatlılar yedik, kahveler içtik, kahvaltılar ettik, benim için süper bir haftasonu oldu, dolu dolu geçirdik umarım onun için de öyle olmuştur. Kah dertleştik, kah bana akıllar vermeye çalıştı, kah tartıştık:) Herşey için teşekkür ederim canım arkadaşım. Gerçi hala su gibi....:)
Gelelim neler yedik meselesine...
Bu arada yediklerimizin fotoğrafını çekmek son yemeği de bitirdikten sonra aklıma gelmez mi, hepsi mideme indikten sonra kafa çalıştı maalesef, artık internetten bulup koyacağım resimleri.
Ciğer kebapla açılışı yaptık daha önce karnım tokken yemiştim pek zevkini alamamıştım bu sefer süper acıkmıştım ve doya doya yedim, yanında hafif sotelenmiş soğan, ezme domates, şişe ayran muhteşemdi.

Midemize yediklerimiz yerleşip de biraz yer açılınca künefe de yemeden duramadık:)
Ertesi gün fırın kebabının peşine düştük, çok meşhur 100 yıllık tarihi lokantalardan biri Hacı Şükrü. Duvarlarda bir sürü fotoğrafın yanı sıra antikalarla dolu, lambalar, eski aletler, yayık, diren, radyolar, ibrikler aklınızı ne gelirse var, eminim ki hepsi çok değerlidir. Fırın kebabı bu kadar meşhur olduğundan öğlene kalmazmış, biz cumartesi gittiğimiz için fazla yapmışlardı bize de düştü:) fırında pişmiş kuzu tandıra fırın kebabı ismi verilmiş.

Ama saç arası tatlısını pek beğenmedik, sadece yufkadan oluşan bir tatlı, bana peynirli girit tatlısını anımsattı ama o çok daha güzeldi, onu da urla günlerimi anlattığım başka bir yazıda uzunca anlatırım artık.
Akşama artık etli ekmek yiyelim dedik ve Havzan 4'ün yolunu tuttuk, bıçak arası ve mevlanayı götürdük.

Evimize gidip alemimize devam ettik, kimliksiz ve incir reçeli izledik, onları da başka yazıda anlatırım artık.
Yemeğe o kadar dalmışız ki Sema gösterisine gitmek aklımıza gelmedi bile.
Ertesi gün kahvaltı, tatlı, kahve derken tirit yememiz gerektiğini hatırladık ama bir gün önce açık olan meşhur tiritçi malasef pazar günü kapalıymış, biz de gördüğümüz ilk dükkana daldık ama pek hijyenik gelmese de götürdük tiriti. Tirit de çok lezzetli bir yemekmiş. Altta pidelerden ve sanırım közlenmiş domates ve biberden küçük bir tepe yapılıyor üstüne yoğur dökülüyor onun üstüne de şişte pişirilmiş köfteler diziliyor ve sanırım tereyağı dökülüyor, tadından yenmiyor şimdi de resmi...

Hilale herşey için tekrar tekrar teşekkürler, kesesine bereket arkadaşımın:)
Bu arada tartılıyorum moralim bozuluyor, döndükten sonra bir haftadır aç kalmama ve pilatese rağmen aldığımı görüyorum, fenayız fena..

14 Mayıs 2011 Cumartesi

Yeni bilgisayara alışma dönemi



İnsan herşeye alıştığı gibi sürekli kullandığı bilgisayara da alışıyor ve iş bilgisayarı olsun ev bilgisayarı olsun kendi kolayına nasıl geliyorsa herşeyi ona göre ayarlıyor ve ayarlarını değiştirmeden zamanla bilgisayarına öğrettiği kullanım alışkanlıklarının rahatına kendini dayıyor.

herşey güzel giderken birden bilgisayarı değiştirmek gerekiyor bu yıllar sonra olursa durum daha da vahimleşiyor ama 1 yıl gibi nispeten kısa bir zaman döngüsü sonrasında bile ki bende olduğu gibi yeniye alışmak zaman ve gayret istiyor.

şu sıralar geçen sene netbook niyetine aldığım bilgisayarım ve nihayet aldığım netbook arasında gidip geliyorum. bazen ikisini birlikte taşıyorum, özellikle de bu haftasonu vaktim var eskideki bilgileri yeniye aktarırım diye planladığım zaman. geçen haftasonu mesela geliboluya taşıdım ikisini ama malesef harici diskin kablosunu unuttuğum için iki koca bilgisayarın ve harici diskin yanımda olmasının amacıma bir faydası dokunmadı. şimdilik 19 mayıs izmir tatiline saklıyorum bu işi. bu arada alışıyım diye netbookumu yanımdan ayırmamaya işlerimi onunla yapmaya başladım ama eski bilgisayar yanımda olmadığından malesef  bazı işler gerekli dosyalar yanımda olmadığından yine yarım kalıyor.

diğer taraftan internet derdi var, tüm beni hatırla uygulamaları baştan yapılacak, kullanıcı adları sabırla tekrar yazılacak, sürekli girilip elimin altında bulunmasını istediğim onlarca site tekrar yeni bilgisayarın hafızasına kazınmaya çalışılacak. işin kötüsü geçiş dönemi uzadıkça daha da sıkıcı olmaya başlıyor.

bir de iki bilgisayarın performansını/kullanımını karşılaştırma safhası var o da ayrı hikaye..

8 Mayıs 2011 Pazar

Ayşe Kulin- Hayat- Hüzün



İki kitabı yaklaşık 10 günde bitirdim, ilkini biraz ağırdan adım ama ikincisini sanırım 2 günde bitirdim, dün Gelibolu'ya giderken arabada aldım elime bugün dönerken sonlarına gelmiştim ve eve geldiğimde de son sayfalarını okudum ve bitti.
Açıkçası kitap ve Ayşe Kulin'in hayatı beni oldukça derinden etkiledi, ki röportajlarına göre yaşadıklarını fazla derine inmeden anlatmış. Yine de hüzünlü tarafı ağır basmış bir hayat gibi geldi bana.
Ayşe Kulin'i ilk okumaya adı Aylin isimli kitabıyla başlamıştı. Bir dönem çok popülerdi kitap, herkesin elinde görürdüm. Sonra birkaç kitabını daha okudum ama hepsini takip edememiştim. Yazdığı kitaplara baktığımda 20i aşkın kitabı olduğunu gördüm. Erken yaşlarında başlasaymış kim bilir ne kadar çok kitabı olurmuş.
Hayat ve Hüzün ikilemesine gelince Ayşe Kulin 80li yıllara kadar hayatını acısıyla tatlısıyla anlatmış, akıcı bir dille.
Geniş ailesi hep bir arada olamaya çalışmaları, birbirlerine daima destek olmaları, ailenin kızlarına karşı koruyucuklarının onu bunaltıp özgürlüğüne kavuşmak için çareyi erken bir evlilikte bulması ve böylece hayatının farklı bir yönde değişmesi. Keşke diyor insan öyle olmasaymış üniversiteye gitseymiş kim bilir ne kadar başarılı olurmuş zamanında. Ciddi bir hayata tutunma mücadelesi vermiş yılmadan. İnsan okurken ona sarılmak ve korumak istiyor kötülüklerden sanki. Diyecek bir şey yok takdir etmekten başka. En başta da söylediğim gibi insanı etkisi altına alan ve o etkiden bir an önce kurtulup normal hayata dönmek istediğim bir kitap. Herşeye rağmen okunmalı okunmalı..Şiddetle tavsiye ederim.

30 Nisan 2011 Cumartesi

Bir avuç deniz, Zoraki kral, Mutlu azınlık, Son gece, The conspirator

Uzun süredir blog sağlıklı erişime açık değildi. Tabi ki bir şekilde erişilebiliyordu ama çok da güvenli değildi. Bu arada izleme listemdeki filmlerin bir kısmını izledim, ek olarak iksv film festivalinde de izlediğim filmler oldu, şimdi onları kısa kısa anlatıyım..Aslında sıcağı sıcağına yazmak her zaman için daha iyidir ama yapacak bişey yok aklında kalan çarpıcı ayrıntıları yazıyım olsun...


ilki bir avuç deniz..
film klasik müziğin rahatlatıcı etkisiyle başlıyor, başlangıçta herşey normal güzel yolunda gidiyor, hava güzel güneşli, 4 arkadaş (2 çift) tatile çıkıyor kendi yatlarıyla denizde seyrediyor, hatta akşamüstü bira tokuşturuyorlar ki insan bir özeniyor bir özeniyor. sonuç olarak bu kadar mükemmellik fazla diyorsunuz ki hafif hafif bir gerilim hissetmeye başlıyorsunuz. sonra denizden bir kız çıkıyor, süpriz bir şekilde herşey değişiyor. ardından esas çiftimiz (Dilekle Mert) ayrılıyor ve Mert Deniz'e tutuluyor. Hatta Deniz Mert'e taşınıyor ama Mert annelerinin çatı katında oturuyor, ve karşımıza oğlunun mutluluğu için çaktırmadan herşeyi yapan muhteşem annenin marifetiyle sürpriz son beynimizden vuruyor...



İkinci film Zoraki Kral
Film Oscar almasına rağmen rutin bir ingiliz filminden öteye gidemiyor, kötü bir film değil kendisini izlettiriyor ancak çok da ilgi çekici bir konusu yok.
Colin Firth rolünü iyi oynuyor, öyle ki konuşamayınca siz de onunla birlikte o stresi yaşıyorsunuz.


Sıradaki film Mutlu Azınlık (Blue Valentine)

Randevu İstanbul'da izlemek isteyip de izleyemediğim filmlerden biriydi.
Bu filmde de herşey yolundaymış ama bir sıkıntı varmış gibi hissediyorsunuz.
Sanki her işi evin kadını yapıyor gibi gözüküyor ama mutsuz olduğunu da hissettiriyor herkese ve sonunda tam da ne olduğunu neden böyle olduğunu çok da anlatmadan bitiveriyor film.


Son gece (Last Night)
İKSV film festivalinde izlediğim ilk gala filmiydi.
Bence süper filmdi. Evli çiftimiz için herşey süper giderken kocası iş seyahatine gidiyor ve yazar olan eş sabah kahve almaya dışarıya çıktığında (kahvesini neden evde hazırlamadığı merak konusu) eski sevgilisiyle karşılaşıyor. Ve hala birbirlerini sevdiklerini fakat geri dönülemeyeceğini farkedip bir kaçgün takılıp ayrılmak zorunda kalıyorlar. Önemli nokta kadın kocasını aldatmıyor. Ancak iş seyahatine giden koca o kadar masum değil iş arkadaşına karşı tepkisiz kalamıyor malesef.
Ama yine de bence filmi izleyen herkes her ne kadar karı koca olan çift gayet iyi anlaşıyor da olsalar kadınla eski sevgilisi neden ayrılmış ki keşke devam etseler hadi hadi demiştir. Bu yüzden yukarıya bu çiftin fotoğrafını ekliyorumi diğer ikisi gereksiz:)



Festivalde izlediğim etkisinde kaldığım diğer film the conspirator.
Lincoln suikasti ile başlıyor ve suikasti planladığından şüphelenen ekip ve bu ekibin konakladığı ve komplo planlarını yaptığı pansiyonun sahibi hemen yakalanıyor. Başrolümüz avukatımız da suçsuzluğuna inanmasa da bu pansiyon sahibi kadının avukatlığını üstlenmek zorunda kalıyor ve sonra kendini o kadar kaptırıyor ki davayı kazanabilmek için bütün marifetini ortaya koyuyor ama malsefe ne yapsa da başarılı olamıyor. işin ilginç yanı pansiyon sahibi kadın asıldıktan sonra esas suçlu olan oğlu da yakalanıyor fakat asılmıyor. ah diyorsunuz işte amerikanın adaleti bu olsa gerek.

2 Mart 2011 Çarşamba

Hergün en az bir kere...

İnsanın günde bir kere, en azından bir kere, gülümsemesi...

Günde bir kere, sevdiği birine, bir şeye sarılması...

Günde bir kere, yedi şeyi yerken “hmmm çok lezzetli!” diye mırıldanması...

Günde bir kere mutlu bir cümle kurması...

Günde bir kere bir şeyi, ne olursa olsun, sevdiğini söylemesi...

Günde bir kere, bir şeyden mutlaka keyif alması şart ve gerekli.

(Yonca Tokbaş'tan alıntı)

23 Şubat 2011 Çarşamba

Fransa-Monaco arası Fransız analizi

Bon soir Mademoiselle...(Beni sevindirik yapan Le Catalan garsonu)
Kahvesini alıp masasında içmek yerine kahve makinasında içip işine dönen Fransızlar
Ayrıca su içtiklerini de görmedim, yemekte bile ya bira ya şarap..
Yemek sonrası içilen miniminnacık kahveleri, tadımlık, kahve makinası da aynısını veriyo, nerde bizim kupa dolusu kahvemiz..
Sessiz sakin çalışan ama konuşmaya başlayınca durmayan hele telefonda rekor kıran Fransızlar...
Monaco'daki yegane üretim tesisi:))
Herkesin gezmeye gittiği Monaco'ya çalışmak için sabahın köründe gelen insanlar...
Kesinlikle annemin pirinç çorbasını özleten yemekler..Bunlar yemekten anlamıyor..Yiyecek yemek bulamıyorum ya, hep pizza, makarna nereye kadar...
Denediğim her farklı yemek de midemi bulandırdı ayrıca, keşke denemeseydim...
Sürekli Bonjour, Au revoir, Pardon diyen saygılı insanlar, ama bir o kadar da ciddi insanlar..
birkaç şey daha vardı aklıma gelince yazarım..

17 Şubat 2011 Perşembe

Fransız Rivierası -Cote d'Azur

St Tropez'den başlar Menton'a kadar gider bu kıyı şeridi, yazın en zenginlerin tatil için geldiği bir yermiş...
Ben malesef şubat ayı gibi denize girmenin mümkün olmadığı bir mevsimde 2 hafta buralardayım, gece insan bile yok sokağında kaldığım kasabanın. Tek restaurantı Catalan da olmasa bi de Super U marketi aç kalacağız heralde...

8 Şubat 2011 Salı

Artık gelecek planlarımı hayattan gizli yapıyorum. Sanki hayat, işini gücünü bırakıp planlarımı bozmak için herşeyi yapıyor [O. Atay]

1 Şubat 2011 Salı

yeni iş, yeni başlangıçlar...

Bugün 1 şubat 2011 salı, geçen hafta bugün tekrar çalışma hayatına döndüm, 30 hazirandan beri yaklaşık 7 ay ara vermişim çalışmaya...zaman öyle çabuk geçiyor ki ve insan öyle çabul alışıyor ki tembelliğe..bir de hayatında bir sürü değişiklik de beraberinde geliyorsa..
...
Dışarıda lapa lapa kar yağıyor, mevsimin ilk karı istanbulda..evet artık istanbuldayım, pek istemesem de, izmirden kopamasam da, doktora, iş derken istanbul bırakmıyor beni..izmire de öyle alıştım ki. güzel, yaşanacak şehir izmir..
...
İşe yeni başlamaya gelince, içimde öyle bir çalışma isteği vardı ki ara verdikten bir kaç ay geçtikten sonra, eski işimde çalışan arkadaşlara hala projeleri, işlerin nasıl gittiğini sorup duruyordum, hem meraktan, hem de ben bıraktıktan sonra işi özlediğimden..o kadar özledim ki geri dönmeyi bile düşündüm, ama dönmedim, çünkü aynı nehire iki kere gidilmez misali, hem herşey daha güzel olmayacaktı sadece alışkanlıklar devam edecekti, hem de herşey daha sıkıcı olacaktı, kendimi tekrar etmeye devam edecektim. bir de insan vakit geçince geçmişteki kötü olayları pek hatırlamıyor, herşey güllük gülistanlıkmış gibi geliyo, yada benim hafızam böyle..
...
Alışkanlıklara gelince, insan hayatının yüzde 95i alışkanlıklarından oluşmaktaymış. bizim yaratıcılığımıza sadece yüzde beşi kalıyormuş. insan zaten alışkanlıklarını yaparken kendini daha rahat belki mutlu hissediyor, sanki herşey garanti altında sürpriz yokmuş gibi. rutine girmediğinde girene kadar insan sıkıntı çekiyor ve stres yaşıyor, işe girince de öyle ilk günlerde kimseyi, ortamı tanımıyorsunuz, yapacak işiniz yok, ama zaman çabuk geçiyor ve günden güne alışıyorsunuz herşey gibi..

31 Ocak 2011 Pazartesi

human being are creatures of habit. Fully 95 percent of our behaviors are habitual, or occur in response to a strong external stimulus. Only 5 percent of our choices are consciously self-selected

21 Ocak 2011 Cuma

karanlık işler ve dört kişilik bahçe

Ocak ayında gittiğim 3. tiyatro oyunu karanlık işler..
Yeni yıl geldiğinde 2si devler 2si şehir tiyatrolarından 4 oyun için bilet almıştım. her haftaya 1 oyun.. eskiden kaçırdığım tiyatrolara inat-gerek trafik gerek yurtdışı iş seyahatleri nedeniyle- bu dört oyundan da firesiz olarak planıma uydum. gerçi akşamki dört kişilik bahçe oyununa yine trafikten gerçekten son dakikada yetiştik hatta ertan arabayı parkettiğinden salona girdiğinde oyun başlıyordu ve beni bulamadığından ayrı izlemek zorunda kaldık ama olsun sonuçta 4te 4 yaptık:)

Karanlık işler çok eğlenceli bir oyundu, konu süper oyuncular süper...işler öylebir birbirine karışıyor ki nasıl olacak bu iş diyor insan. özellikle Tania rolünü oynayan çok güzel oynadı, tavsiye ederim..
Dört kişilik bahçeye gelince... tek perdelik bir oyun başlıyor ve bitiyor aravermeden, hüzünlü sakin düşündüren güzel bir oyundu, hani insan bazen dinginleşmek ister ya tam o ana uygun bir oyun...murathan munganın kaleminden çıkmış, karakterler onun bir romanındaki karakterler zaten.. bazı canıtez insanlar sıkılabilir ama herkese göre değil anlayana...

9 Ocak 2011 Pazar

En sağlıklı 60 besin

Taylan Kümeli'den...
ELMA
Pektin, Bioflanovoid, C vitamini
Kolesterol düzeyini düşürüyor, bağışıklık sistemini güçlendiriyor.
ENGİNAR
Cynarin, bol miktarda B ve C vitamini Kan şekerini düzenliyor. C vitamini kalbi güçlendiriyor.
AVOKADO
Doymamış yağ asidi
Kalp ve kan dolaşımı için birebir. Kansere karşı koruyucu
MUZ
Potasyum, B6 vitamini, Serotonin, Magnezyum
Rahatlatıyor ve uyumaya yardımcı oluyor.
FASULYE
Demir, Kalsiyum, B ve C vitamini, Protein
Kan ve hücre yapımına yardımcı oluyor.
BROKOLİ
Magnezyum, A ve C vitamini, Potasyum
Kansere karşı koruyor, kasları güçlendiriyor.
ESMER BUĞDAY
Lysin, Lezithin
Beyni ve sinirleri besliyor, öğrenmeyi güçlendiriyor.
MANTAR
Sodyum, Potasyum, Kalsiyum, Magnezyum
Kasları güçlendiriyor, saç ve tırnakları besliyor.
ACI MARUL
Yaşamsal önem taşıyan maddeler, Eser element, Potasyum, Fosfor
Yağ metabolizmasını düzenliyor, felç riskine karşı koruyor.
BEZELYE
Bitkisel protein, Magnezyum
Kolesterol düzeyini düşürüyor, bğırsak kanser riskni azaltıyor.
ÇİLEK
C vitamini, Kalsiyum, Potasyum
Bağışıklık sistemini güçlendiriyor, metabolizmayı harekete geçiriyor.
REZENE
C vitamini, Uçucu yağlar, Demir, Potasyum, Kalsiyum
Öksürüğü önlüyor, vücuda oksijen alımını artırıyor.
KÜMES HAYVANLARI
Protein, Potasyum, Magnezyum, B vitamini, Çinko
Baş ağrısı sorununa karşı etkili, stresten arındırıyor.
GREYFURT
Folikasit, C vitamini
Kan basıncını azaltır, kan yapımını artırır.
YULAF
Karbonhidrat, Demir, Magnezyum, B vitamini
Enerji sağlıyor, kas kramplarını önlüyor, idrar söktürüyor.
KUŞBURNU
Likopen, C ve E vitamini, Demir
Soğuk algınlığı ve gribe karşı önleyici etkiye sahip.
RİNGA BALIĞI
Omega3 yağ asidi, Sodyum, Potasyum
Damar sertliğini ve yüksek tansiyonu önlüyor.
AHUDUDU
C vitamini, Potasyum, Kalsiyum, Demir, Folikasit
Virüs ve bakterilere karşı koruyor, tümör oluşumuna engel oluyor.
MÜRVER
Potasyum, B1 vitamini, C vitamini
Terleten ve öksürüğü azaltan etkiye sahip. Kabızlığa iyi geliyor.
YOĞURT
Kalsiyum, Riboflavin, B12 vitamini
Bağırsak kanserine karşı bağışıklık sistemini güçlendiriyor.
FRENK ÜZÜMÜ
C vitamini, Niasin, Kalsiyum
Sinir ve bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlıyor.
PEYNİR
Protein, Sodyum, Potasyum, Kalsiyum
Kemikleri güçlendiriyor, sinirleri koruyor.
HAVUÇ
A vitamini, Selenyum
Sperm üretimini sağlıyor, vücudu enfeksiyonlara karşı koruyor.
PATATES
Mieraller, C vitamini, Bitkisel Protein, Potasyum
Kansere karşı koruyucu, vücudu toksinlerden arındırıyor.
KEFİR
Asit laktik, Asit laktik bakterileri
Bağırsak enfeksiyonuna, kabızlığa ve gaza iyi geliyor.
KİVİ
C vitamini, Karotionid, Flavonoid
Zayıflatıyor, bağışıklık sistemini güçlendiriyor.
SARIMSAK
Quercetin, Ajoene ve Allisin
Kansere karşı bağışıklık sistemini güçlendiriyor.
SOM BALIĞI
Omega3 yağ asidi ve D vitamini
Kemikleri güçlendiriyor, meme kanseri riskini azaltıyor.
PIRASA
Allisin, Çinko, Manganez, Selenyum
Kan basıncını düşürüyor, kalbi ve damarları güçlendiriyor.
MERCİMEK
Çinko ve Aminoasit
Yorgunluğu gideriyor, strese karşı etkili
MISIR
Çinko, Magnezyum ve B vitamini
Stresle savaşıyor, bağırsak kanserini önlüyor.
USKUMRU
Omega3 yağ asidi, D, B6-B12 vitaminleri ve İyot
Kan basıncını düşürüyor, moral yükselten etkiye sahip
MANGO
A ve B vitamini, Çinko
Cinsel enerjiyi yükseltiyor,orgazm yeteneğini artırıyor.
DENİZ BİTKİLERİ
Omega3 yağ asidi, Pantothenik asit
Kolesterol düzeyini düşürüyor, kalp krizi riskini azaltıyor.
SİYAH TURP
C vitamini, Kalsiyum, Potasyum, Demir
Bağışıklık sistemini ve kan dolaşımını güçlendiriyor.
KAVUN Mahnezyum, Potasyum ve Kalsiyum
Vücuttaki su düzeyini ayarlıyor, idrar oluşumunu artırıyor.
SÜT
Kalsiyum, D, A ve B2 vitaminleri
Kemik oluşumunu teşvik ediyor, bağırsak kanserine karşı koruyor.
PEYNİR SUYU Sodyum, Potasyum, Kalsiyum, Laktik asit bakterileri
Sindirim sistemi şikayetleri ve mide yanmasına karşı iyi geliyor.
CEVİZ, FISTIK, FINDIK
B ve E vitamini, Çinko, Demir
Sakinleştiriyor, uyumayı sağlıyor, stresi azaltıyor.
ZEYTİNYAĞI
Doymamış yağ asidi, E vitamini
Kötü huylu kolesterol düzeyini düşürüyor, hücreleri koruyor
PORTAKAL
B ve C vitamini, Potasyum, Kalsiyum, Selenyum
Vücuttaki fazla suyun atılmasını sağlıyor.
PAPAYA
Karotinoid, Enzimler, C vitamini
Kalp hastalıklarını önlüyor, stresi azaltıyor
YEŞİL-KIRMIZI BİBER
Capsaicin, A ve C vitamini, Çinko
Baş ağrısı ve migrene karşı koruyucu etkiye sahip
ERİK
Potasyum, Demir, B vitamini
Vücuttaki fazla suyun atılmasını sağlıyor, enerji veriyor.
KIRILMAMIŞ PİRİNÇ
Protein, Potasyum, Kalsiyum, Magnezyum
Mide anması ve gaza karşı etkili. Vücuttaki fazla suyu atıyor.
RAVENT
Magnezyum, Manganez, Kalsiyum, B vitamini
Sağlıklı kemiklerin oluşumuna katkıda bulunuyor.
DANA ETİ
Demir, Protein ve Potasyum
Soğuk algınlığı, öksürük ve gribe karşı iyileştirci etkiye sahip.
LAHANA TURŞUSU
Laktik asit bakterileri ve B12 vitamini
Tümör oluşumunu önlüyor.
KEREVİZ
Potasyum, Sodyum, Kalsiyum, Magnezyum
Kabızlık, mide ve bağırsak sorunlarına karşı etkili.
SHIITAKE MANTARI
Lentinan, D vitamini
Bağışıklık sistemini güçlendiriyor, kanser oluşumunu engelliyor.
SOYA
Yağ, E vitamini ve Protein
E vitamini hücreleri koruyor, kanser riskini azaltıyor.
ISPANAK
A vitamini, Folik asit, Magnezyum, E vitamini, Manganez
Sinirleri güçlendiriyor. Özellikle hamilelikte tavsiye ediliyor.
TOFU
Protein, Potasyum, Kalsiyum, Magnezyum
Metabolizmayı uyarıyor. Kemik yoğunluğu için önemli.
DOMATES
Likopen, Folikasit, Tyrosin
Likopen kansere karşı koruyor, folikasit hücre yapımını uyarıyor.
TON BALIĞI
Omega3 yağ asidi, D vitamini, Potasyum, İyot
Kolesterol düzeyini düşürüyor, sinir hücrelerini koruyor.
KABA ÖĞÜTÜLMÜŞ ÇAVDAR
Magnezyum, Karbonhidrat, B vitamini
Enerji sağlıyor, stresi azaltıyor.
KABA ÖĞÜTÜLMÜŞ BUĞDAY
B vitamini, Demir ve Magnezyum
Bacak kaslarındaki krampları yok ediyor. Uyku süresini azaltıyor.
KIRMIZI ÜZÜM
Phyto-östrojen, Potasyum, Kalsiyum
Yüksek tansiyona karşı iyi geliyor, trombozları önlüyor
BEYAZ-KIRMIZI LAHANA
C vitamini, az oranda B vitamini, Kalsiyum
Bağışıklık sistemini güçlendiriyor, stres semptomlarıyla savaşıyor.
LİMON
C vitamini ve Glucarate
Bağışıklık sistemini güçlendiriyor, mide kanserini önlüyor.

Temiz ev

akşam cevahir sahnesinde temiz evi izledik, çok yormayan sade bir oyundu, özellikle Matilde'nin performansı iyiydi ama sanki kopukluklar varmış gibi geldi bazı yerlerinde. orta diyebiliriz gidilmese de çok şey kaybedilmez.. ama dizi izleneceğine bu oyun izlenebilir yine de..

8 Ocak 2011 Cumartesi

Eyvah eyvah 2

komik komik komik çok komik...
ilkini sinemada izlememiştim bunu sinemada izledim dün akşam ama sanki daha komik ilkinden..
her dakikasında bişey çıkıyo güldürüyo...süper güzel film yapmışlar..

6 Ocak 2011 Perşembe

tarla kuşuydu juliet

bu ara bakıyorum da bol bol sinema tiyatro izlemişim, hazır boş vakit bulmuşken diyim ama geçen bu tiyatroya gittim, gezdim gezdim sonra eve gelip gece 2ye kadar ödev yetiştirmeye çalıştım.
çok gezince de böyle oluyo yetişemiyo insan başka işlere...
bu oyunu yine biryerlerde okuyup gittim, hafta içi tiyatroya gitmenin zararı hafta içi kitap fuarına, sergiye gitmek gibi tüm okul çocukları ve gürültüleriyle birliktesiniz. ve bu çocuklar tiyatro izlemeyi de bilmiyor malesef..
bu olumsuzluk dışında oyun gerçekten güzeldi, eğlenceli sıkmayan güldüren bir oyun çıkarmışlar ortaya...
romeo ile julietin kızları, peder bayağı komikti, hele pederin mimikleri mutlaka izlenmeli, bir pışık taklid var süper...şekspir de komikti.. gelelim esas oyunculara onlar zaten acaip bir performans gösteriyor zaten rahip ve romeoyu engin alkan oynuyor, sevinç erbulak da süperdi.. bir de tiyatroya giderseniz dağıtılan kitapçıktan bu oyunun yazarı ephraim kishonun hayatını birokuyun derim, adam hep kaçmış hep sığınmış bir de arada düşünmeye fırsat bulup bu güzel oyunu yazmış helal olsun valla..

Randevu İstanbul'dan kalanlar

Randevu İstanbul-13. Sinema tarih buluşması filmleri için haftalar öncesinden filmlerimi seçtim programımı yaptım ama sadece 2 filme gidebildim sonunda... nedense önceden planladığım zaman tiyatro veya sinema için hep başka işler çıkıyor ve iptal etmek zorunda kalıyorum:( neyseki artık bileti iptal edip parasını daha sonra değerlendirebildiğim sistemler var artık.önceden az mı tiyatro biletim yandı...
kala kala 2 film kalmıştı ya ikisi de g-mall'de. orası da ters miters bir yerde bulana kadar nişantaşını 2 defa turladık kabataşın oradan döndük ve tesadüfen bulabildik. allahtan evden erken çıkmışız..kova dolusu mısırımızı aldık ve ilk filmimiz londra bulvarını izledik. film çok çarpıcıydı, sonu da öyle, kesinlikle tavsiye ederim. 10 üzerinden 9 verdim..

bu filmden sonraki film de aşk sarhoşuydu aynı salon aynı izleyiciler çok komikti herkes arka arkaya almış iki filmi sadece yerlerimizi değiştirdik gibi oldu..bu filmi anne hathaway için şeytan marka giyerden sonra çok cesur buldum...bir de değişik bir romantik komedi falan demişlerdi ama bence normal bir romantik komediydi ama komik kısımları da iyidi filmin güldürdü bayağı, bir de bol bol roche ve viagra reklamı yapmışlar...

4 Ocak 2011 Salı

Hırsızlar Şehri/The Town


Bu aralar her akşam bir film izler olduk can sıkıntısından, mısırımızı patlatıyoruz, geçiyoruz bilgisayarın karşısına..
kaç gündür hırsızlar şehrini izlemeliyim diye kendi kendime dolanıyordum, özellikle de mad men sezon 4ü bitirdikten sonra ...malum mad men'in Donald Draper'ı Jon Hamm'in farklı bir performansı nasıl olur diye merak ediyordum. Ben Affleck'in önüne geçemiyor nihayetinde ama filmin doğası gereği bazı ipuçlarını çok hızlı yakalıyor gösteriliyor. onları o kadar hızlı yakalamasa film kaç saat sürer bilinmez. bu haliyle bile 125 dklık film. ama gece yarısı izlemeye başladığımız halde sonuna kadar dayandık, yani bitsin artık sıkıldım olmuyor. artık sinemada nasıl olur bi düşün..filmde ilgi çekici diğer rol ise gossip girl'de  başroldeki esas kız Blake Lively, bence kendini aşmış...çünkü tamamen farklı bir kişiliğe bürünmüş, gossip girldeki halinden eser yok. ne bakışı benziyor ne duruşu, kendini çok iyi hazırlamış demek ki..
kısa kısa... filmlerdeki en planlı banka soygunu... çamaşır suları, güvenlik kasetlerinin mikrodalgada eritilmesi...maskeler komikti hakkaten..
saçma yanları... genç banka müdürü olmuşsun o da yetmemiş istifa ediyosun, bi de birikimin varmış bu yaşta, artık hayır işleri veya öğretmenlik yapacakmışsın..ha ha ha..

3 Ocak 2011 Pazartesi

Siyah Kuğu/Black Swan


Dün Siyah kuğu filmini izledim, birkaç gündür orda burda okuyup duruyorum daha vizyona girmedi ama her izleyen yazıyor birkaç cümle.
Filmin konusu şöyle: hırslı bir balerin kuğu gölü balesinde ana kralişe olmak istiyor ama hem beyaz kuğuyu hem siyah kuğuyu aynı kişinin oynaması lazım ama iki karakter birbirinin tam tersi ve marifet bunu becerebilmekte. sözün özü ise insan ne yaparsa kendine yapar, fazla hırs iyi değildir...
detaylar: beyaz kuğu kostümü ve siyah kuğu makyajı süperdi...
Aslında yorumlara göre kızın annesi çok baskıcı ama filmde öyle değildi bence. bazen yorumlara aldanmamak gerekiyor. bu film aslında izlerken değil de izledikten bir süre sonra düşününce derinliği kavranabilen filmlerden. içinde çok değişik duygular içeriyor, bazen balerine acıyoruz bazen de hırsın neler yapabileceğine tanık oluyoruz. belki filmi izler izlemez yazsaydım o kadar etkilenmedim diyebilirdim ama şimdi düşününce aslında çok çarpıcı bir filmmiş diyorum. hani bir daha izlenmesi gereken filmlerden...
balerinliğe gelince, benim küçükken baleye gitme fırsatım olmada zaten isteseydim de oturduğumuz yerde öyle bir şansım yoktu. çok sonradan farkettim balenin insanın duruşuna nasıl katkısı olduğunu. bence her küçük kızın baleye gönderilmesi gerekli. hiç faydası olmasa bile insana dik bir duruş sağlıyor. ama filmde balenin ayak parmaklarına verdiği hasarı görünce de düşünmeden edemedim, gerçekten böyle mi acaba?

1 Ocak 2011 Cumartesi

Bitmeyen yeniyıl dilekleri...

duyduğum en yaratıcı ve keyifli yeni yıl dileklerinden biri...


barış dolu bir dünya, sağlıklı bedenler, güneşli günler, yaratıcı fikirler, verimli çalışmalar,  bol kazançlar,


hoşgörülü yaklaşımlar, iyimser bakışlar, renkli eğlenceler, yeni motivasyonlar, benzersiz hediyeler,


parlak projeler, bitmeyen sevgiler, lezzetli yemekler, heyecanlı karşılaşmalar, güzel filmler,

önemli başarılar, samimi dostlar, gülen yüzler, iyi uykular, tatlı rüyalar, keyifli sabahlar,

gerçek iltifatlar, sıcacık sohbetler, yararlı bilgiler, upuzun geziler, zevkli alışverişler,


hoş mesajlar, bol kahkahalar, yeni heyecanlar, tatlı sürprizler, getirmesi dileklerimle..