3 Haziran 2011 Cuma

Kaybedenler Klübü, İncir Reçeli, Kimliksiz, Küçük beyaz yalanlar, Beni asla bırakma

Bu dört filmi izleyeli çok oldu, hatta haziran başında yazacağım diye başlık atmışım ama kalmış, malum iş güç çok yoğunum fırsat bulamamışım çalışmaktan:)
İncir reçeli ve Kimliksiz'i Konya'da izlemiştik Hilal'le beraber, demek çok olmuş Konya'ya gideli, sırada Mardin planımız var, Filiz de gelecek..
İncir reçeli dokunaklı bir hikayesi olan bir film, oysaki biz neşeleniriz diye almıştık ters tepti,içimiz karardı ama film başarılı diyebiliriz...
Kaybedenler Klübü bence güzel karakterli ve sınırları keskin bir film iyi bir türk yapımı..
Kimliksiz ise içinden özellikle benim Hilali hatırlayamadım şimdi içinden filmin sonuna kadar çıkamadığım neden öyle ama diye dolandığım güzel bir macere filmi, filmin sonunda bile hala adamdan yana olduğum yok ama o evliydi ailesi vardı karısı niye öyle yaptı yok o ajan değil diye sayıkladığım iyi kurgulanmış bir film
Küçük beyaz yalanlar, hayranı olduğum Marion Cotillard uğruna izlemek için çırpındığım bir filmdi, konusu da fena gelmemişti. Ama sinemada izlemeye fırsat bulamadım bir türlü. Film bardan dönen bir adamın motorsiklet kazasıyla çarpıcı bir şekilde başlıyor. Sonra sanırım bitkisel hayata giriyor. Arkadaşları planladıkları tatile gitsek mi gitmesek mi diye düşünüp gitmeye karar veriyorlar. Onların hayatları çevresinde gelişen sakin bir film genel olarak ama sonu yine çarpıcı bitiyor ve en azından beni derinden etkiliyor. Basit bir tatil filmi olmadığını gösteriyor. Ama yine de fransız filmi sevenlere, ben çok severim ama hepsini değil...
Beni asla bırakma, dokunaklı bir film, bana çok dokundu izlerken çocukların haline çok üzülmüştüm ve filmin sonuna kadar umutla beklemiştim. Sonra da düşünmeden edemedim acaba gerçekte böyle şeyle var mı, yapılmış mıdır, halen yapılıyor olabilir mi diye...kocaman soru işaretleri. Sonuç olarak oyuncular çok başarılı, çok güçl karakterler çizmişler bence.

Konya Yemekleri

Leyleği havada görmüş misali her hafta gezen ben geçen haftasonu Hilaciğimi Konya'da ziyarete gittim.
Baştan uyarmıştı aslında kilo almaya hazırlıklı ol, çok güzel yerler öğrendim diye. Maşallah Lezzet Durakları'ndaki hemen hemen her yere götürdü beni. Sürekli bir koşturmaca içerisinde acıkmadan yemekler yedik, tatlılar yedik, kahveler içtik, kahvaltılar ettik, benim için süper bir haftasonu oldu, dolu dolu geçirdik umarım onun için de öyle olmuştur. Kah dertleştik, kah bana akıllar vermeye çalıştı, kah tartıştık:) Herşey için teşekkür ederim canım arkadaşım. Gerçi hala su gibi....:)
Gelelim neler yedik meselesine...
Bu arada yediklerimizin fotoğrafını çekmek son yemeği de bitirdikten sonra aklıma gelmez mi, hepsi mideme indikten sonra kafa çalıştı maalesef, artık internetten bulup koyacağım resimleri.
Ciğer kebapla açılışı yaptık daha önce karnım tokken yemiştim pek zevkini alamamıştım bu sefer süper acıkmıştım ve doya doya yedim, yanında hafif sotelenmiş soğan, ezme domates, şişe ayran muhteşemdi.

Midemize yediklerimiz yerleşip de biraz yer açılınca künefe de yemeden duramadık:)
Ertesi gün fırın kebabının peşine düştük, çok meşhur 100 yıllık tarihi lokantalardan biri Hacı Şükrü. Duvarlarda bir sürü fotoğrafın yanı sıra antikalarla dolu, lambalar, eski aletler, yayık, diren, radyolar, ibrikler aklınızı ne gelirse var, eminim ki hepsi çok değerlidir. Fırın kebabı bu kadar meşhur olduğundan öğlene kalmazmış, biz cumartesi gittiğimiz için fazla yapmışlardı bize de düştü:) fırında pişmiş kuzu tandıra fırın kebabı ismi verilmiş.

Ama saç arası tatlısını pek beğenmedik, sadece yufkadan oluşan bir tatlı, bana peynirli girit tatlısını anımsattı ama o çok daha güzeldi, onu da urla günlerimi anlattığım başka bir yazıda uzunca anlatırım artık.
Akşama artık etli ekmek yiyelim dedik ve Havzan 4'ün yolunu tuttuk, bıçak arası ve mevlanayı götürdük.

Evimize gidip alemimize devam ettik, kimliksiz ve incir reçeli izledik, onları da başka yazıda anlatırım artık.
Yemeğe o kadar dalmışız ki Sema gösterisine gitmek aklımıza gelmedi bile.
Ertesi gün kahvaltı, tatlı, kahve derken tirit yememiz gerektiğini hatırladık ama bir gün önce açık olan meşhur tiritçi malasef pazar günü kapalıymış, biz de gördüğümüz ilk dükkana daldık ama pek hijyenik gelmese de götürdük tiriti. Tirit de çok lezzetli bir yemekmiş. Altta pidelerden ve sanırım közlenmiş domates ve biberden küçük bir tepe yapılıyor üstüne yoğur dökülüyor onun üstüne de şişte pişirilmiş köfteler diziliyor ve sanırım tereyağı dökülüyor, tadından yenmiyor şimdi de resmi...

Hilale herşey için tekrar tekrar teşekkürler, kesesine bereket arkadaşımın:)
Bu arada tartılıyorum moralim bozuluyor, döndükten sonra bir haftadır aç kalmama ve pilatese rağmen aldığımı görüyorum, fenayız fena..