23 Ekim 2012 Salı

Selanik & Kavala

İnternette yakın bir yerlere nerelere gitsek diye bakarken karşıma Yunanistan turu çıktı, hemen vizesi olan arkadaşları organize edip 12 ekim gecesi düştük yollara. Cuma gecesi İpsala sınır kapısından geçiş, otobüste uyuma, sabah Selanik’te gözümüzü açma ve Capsis otelde konaklayıp ertesi gün Kavala..Deniz ürünleri, Atatürk’ün doğduğu ev, İzmir’e benzeyen kordon, bol eğlence..
Fırsatlardan aldığımız ama eklemelerle ve diğer turlardakilerle muhabbetten aslında tur fiyatının da zaten aynı olduğunu farkedip aslında herkesin fırsatlardan ucuza getirdiğini zannedip sevindiği bir tur programı..Bizim tur firması enteresandı Atatürk’ün evinin aslında tadilattan dolayı kapalı olduğunu sonradan söyledi, vardığımızda da aslında dış tarafının da tüllerle kaplı olduğu bilgisini verdi, yine de sokağını görebildik neyse ki..
Bir de ordaki sokakta hediyelik eşya satan Türklerden pahalı pahalı magnetleri bize aldırdı, bir sonraki durağımızda görecektik ki aynı magnetler daha ucuza da satılabiliyormuş. O andan sonra tur firması ne dediyse aksini yaptık, önerdiği dükkanlardan uzak durduk, akşam yemeğinde de onlara katılmayıp ne kadar doğru bir karar verdiğimizi ertesi günkü yorumlardan öğrendik, hem daha eğlenceli hem de daha ucuza süper bir akşam yemeği yemiş olduk..
Selanik gece hayatı süper, gündüz pek bir esprisi yok, beyaz kule, kordon, bizim mısır çarşısına benzeyen kapalı çarşısı, meydanda bal, ekmek, kaşar vs satılan tezgahlar, birkaç saatte görebildiklerimiz.

Tiyatro..Doğumgünü Partisi:)

Geçen hafta çok öncelerden biletini aldığım Doğumgünü partisi adlı oyuna gittik, geçen sene gösterime giren oyunlardan biriydi. Sanırım bu sene toplamda dört yeni oyun var çocuk oyunlarıyla birlikte. Yine de geçtiğimiz senelerden izlemediğim çok fazla oyun var, bu sene sırası geldiğince izlemeyi planlıyorum ama çoktan biletini aldığım bir oyunu kaçırdım bile, o da yanlışlıkla gündüz sensına aldığımdan.. Doğumgünü partisi hem adından hem de oyuncularından ilgimi çeken bir oyun oldu, gitmeden de konusuna yorumlara bakamamıştım. E oyun başladı, dekor, kostümler çok sıcak bir hava yaratıyordu, derken konusunu anlamaya çalışırken oyun akıyor ve konuşmalardan birşey çıkarmaya çalışıyor insan. Arada oyunun broşürüne bakıyım dedim belki konusu yazar ama orada da somut birşey yoktu ve oyun bitti ama yine de net bir bitiş olmadı. Sonradan anladım ki oyun konusu hem olan hem de olmayan bir oyunmuş, yani belli somut bir akışı olup onun çevresinde dönen bir oyun değil, doğal olarak akıyor ve bir giriş, gelişme, sonuç görünürde olsada aslında böyle bir kaygı taşımıyor. Oyunculuklar ayrı ayrı süper, mesela ben Özge Borak’ın oynadığı filmlerde gerçek performansından çok uzak olduğunu düşündüm, bence tiyatroda devam etmeli, Cem Davran keza tiyatroda süper, Cem Davran’a eşlik eden oyuncu da mimik ve jestlerde inanılmaz bir oyun sergiledi. Aklımda en çok kalan sahne ise doğumgünü kutlamasında ışıkları söndürüp ışıklı masklarla şarkı söyledikleri bölüm, süper komikti. Bi daha olsa bi daha izlesem...

8 Ekim 2012 Pazartesi

30 yaş..Mutlulukla..

Bugün 9 Ekim 2012, günlerden Salı.. İşe geldim çayımı aldım, kahvaltımı ettim. Hava soğuktu bu sabah, sonbahar ve ardından kış, yaz ne zaman geçti ki..Tam 5 gün önce 30 bitti, 3 ve 0 rakamlarından oluşan mumu 3 yaşını dolduracak olan Aslıyla üfledik. Büyük partiler kutlamalar yaparız diyordum, beklentiler büyüktü ama değişen birşey olmuyormuş ki...Öyle de kutlasan böyle de kutlasan ertesi gün aynı şeyleri yaşıyorsun, diğer doğumgünlerinden farklı birşey hissetmiyorsun. Hele korktuğun gibi gelmiyor. İnsan sanki geriye ittirebilse ittirirmiş gibi geliyor yeni yaş ama biraz ağırlıktan başka birşey getirmiyor şimdilik, sadece geçen zamanın ne kadar hızlı geçtiğini, önündeki zamanı elinden kaymadan nasıl değerlendirmen gerektiğini düşünüyorsun. Yine de mükemmel çözümü bulamıyorsun. Bu yıl yeni yaş kararları almadım henüz, belki yeni yıl kararlarıyla birleştiririm ikisinin ortasında alırım, geçmişin değerlendirmesini yapmak istiyorum ama o ilhamın geleceği vakti bulamadım daha. Önümüze bakacağız, yola devam.

8 Ağustos 2012 Çarşamba

İlk makale yayınım...sonunda:)

o kadar konferans, sunum derken geçtiğimiz dönem benim için akademik çalışma anlamında oldukça yoğun geçti, hem yurtiçi hem de yurtdışı konferanslara gittim ve.. ilk yayınım yayınlandı..çok mutluyum benim de artık hakemli bir dergide yayınım var.. http://www.sobiad.org/eJOURNALS/dergi_HIA/arsiv/2012/mubeyyen_tepekucukoglu.pdf

8 Temmuz 2012 Pazar

Ivır Zıvır..

NTV yeşil ekran programları Geçen seneden kalan Serra'nın dosyları-9 video Sanırım 2 yıl önceden Defne Koryürek-Sıcak ve Taze-12 video Refika-Mucize Lezzetler-32 video Arda'nın mutfağını unutmamak lazım Köşe yazıları: Fatoş Karahasan-Milliyet Ayşe Özyılmazel-Sabah İclal Aydın-Vatan Kitaplar: Şafak Pavey'in yazdıkları Elif Şafak-Son kitabı Şemspare Tijen İnaltong kitapları Buket Uzuner- Yazın Öyküleri Yeşillik: http://www.efidanmarketim.com/index.php http://urun.gittigidiyor.com/ev-dekorasyon-bahce/kisa-dayanikli-kekik-organik-100-tohum-60591563

1 Temmuz 2012 Pazar

İstanbul'da alternatif bir cumartesi güzergahı

1-Zeytinburnu organik halk pazarı İztanbuldaki birkaç organik pazardan biri, her cumartesi sabit pazar yerinde kapalı ve ferah mir mekanda kuruluyor. Topkapı kültür parkında, Panaroma müzesinin biraz ilerisinde... 2-Panaroma 1453 müzesi Kesinlikle haftaiçi sakin bir zamanda gidilmeli, ya da Panaroma kısmının önünde beklemeye razı olunacak. Çünkü panaroma kısmında ancak belli sayıda kişinin 15 dk kalmasına izin var bu nedenle kapıda beklemek gerekiyor, ayrıca panaroma kısmına gidildiğinde düzensiz bir ilerleme şekli olduğundan insan görüntüye ve sese çok fazla konsantre olamıyor, sakin zamanında gitmekte fayda var. Diğer yandan audio guide'ları ücretli vermeleri kötü olmuş, madem insanlar İStanbul'un fethi ve Fatih Sultan Mehmet hakkında bir müze yapıyor ve iyaretçisi de oluyor, insanların daha fazla öğrenmeye özendirilmesi gerekli, gelen kişilerin gördüğüm kadarıyla %90ı fiyatı yüksek olmasa da para verip bu audio guide'dan almıyor. Ama diğer müzeler gibi ücretsiz olsaydı belki birkaç kişi de olsa daha fazla birşeyler öğrenmiş olurdu. 3-Zinnet restaurant
4-Zeytinburnu tıbbi bitkiler bahçesi

20 Haziran 2012 Çarşamba

Homemade Lemon Dishwashing Liquid

Blend 3 chopped lemons (with skins and seeds) in a blender until a chunky liquid is formed. Add 200g fine salt, 150ml white vinegar and ½ L water and blend until smooth. Place in a large pot and boil for 15 minutes. Conserve in a jar or bottle. Use half a cup for a sink of water. To use with gloves. This product will not foam like a commercial dishwashing liquid, but has excellent cleaning properties thanks to the combination of mother nature’s natural cleaners. Alıntı: http://www.slowfood.com/international/slow-stories/137039/homemade-lemon-dishwashing-liquid-/q=71D9C1 ***************

12 Haziran 2012 Salı

Aslında neler yapmak istiyorum?-1

Geçen Cuma arkadaşlara bu bizim hayatımızda bir daha yaşayamacağımız bir 8 haziran Cuma günü dedim, hayatımızın en verimli döneminde bu ofise tıkılıp kaldık ve yaptığımız işten kesinlikle %100 zevk almıyoruz, herkesin zevk alma oranı kendine göre değişiyor tabi ki. Ama gerçek şu ki bütüm gün işteydik ve bu güzel güneşli günü hayatımızda tekrar yaşama şasımız yok, ne yazık ki o gün geçti gitti, gelin diğer günleri kurtaralım.. Hergün düşünüyorum ne yapmalıyım, ben dünyaya ne yapmak için geldim, şu an yapmaktan zevk aldığım hobilerimi işe dönüştürsem zorunluluk ve sorumluluk kattığım için aynı hale gelirler mi acaba? Aslında eski işimde çalışırken bir ara tatilde yaptığım işi özlediğimi hatırlıyorum, ne kadar işi yaparken şikayet etsem de işimi yaparken mutlu olduğum anlarımı da anımsamıyor değilim. Belki koca bir tatminsizlikten ibarettir herşey.. Neyse gelelim yapmak istediklerime.. Spor.. Tenis kesinlikle var, yazın yüzmek belki kışın da kapalı havuz..Bunları haftada bir yapsam iyi hissederdim heralde. Tenis partnerimi geçen hafta buldum gibi, her Perşembe iş çıkışı tüm uzaklıklara rağmen oynamayı planlıyoruz. Okçuluk, geliştirmek, vakit ayırmak, yer bulmak lazım, ayda bir yapılabilir. Yoga, pilates..Kesinlikle hayatımda olmasını istediğim, derinlerine inmeyi amaçladığım şeyler. Pilates ok evde yapabileceğim metaryel var, hadi yapıyım dediğimde oluyor, ama yoga öyle değil. Eğitmen eğitimlerinden biri denk gelse, bir de iş çıkışı gidebilecek kadar yakın olsam diyorum, tadından yenmez.. Deniz kenarı yürüyüş, en çok sabah işe giderken deniz kenarı boyunca yürüyenlere, koşanlara imreniyorum. Ben de bir gün spor i.in uykumdan feragat edebilecek miyim acaba? Şimdilik iş çıkışı fırsat bulursak ablamla yürüyoruz, sırf spor olsun, diyete destek olsun, biraz daha hızlı zayıflayabilelim diye.. Kesinlikle kapalı salo sporları, koşu bandı vs yok hayalimde, belki boğaz manzaralı bir spor salonu bulursam ancak o zaman, ama yerinde saymak çekici gelmiyor. Kültür sanat aktiviteleri.. Nerden başlasam; sinema..Dışarıda, evde, açıkhavada en çok.. Bütün film festivallerine günlerce katılsam, konularını okusam, takip etsem, ardından birileriyle film üzerine konuşup yorumlar yapıp yazılar yazsam... Film eleştirmeni olsam... Tiyatro ..sezon boyunca gerek şehir gerek devlet tiyatrolarını sıkı takişp etsem her hafta bir oyun, listenin çoğunu izlemek istediklerimi izleyebilsem, hatta diğer şehirlerin tiyatrolarından gelen oyunları da kaçırmasam, belki sezon sonuna denk gelen tiyatro festivalinden de artık bir kaç parça izleyebilsem, biraz da özel tiyatrolara takılabilsem.. Fotoğraf..şu katılamadığım fotoğraf kursuna vakit ayırıp da aktılabilsem, işin tekniğini sonunda kavrayıp, tekniğine uygun güzel fotoğraflar çekebilsem, birileriyle biraraya gelip fotoğraf kritikleri yapsam..fotoğraf sergilerini takip etsem.. Devamı gelecek...

18 Mayıs 2012 Cuma

Iron Lady ve The Rum Diary

Son günlerde iki film izledim, birincisi beklediğimden etkili çıktı zaten iyi bir film olmasını bekliyordum ancak bu kadar iyi bir rol beklemiyordum açıkçası Meryl Streep'ten. Oscar'ı gerçekten haketmiş. Diğeri de Tutku Günlükleri filmi, bu filmi de vasat bir film olarak duymuştum ama Jonny Deep uğruna izledim, iyi ki de izlemişim. Aslında Hunter S. Thompson adlı bir gazetecinin aynı adlı romanından uyarlanan ve kendi hayatından bir dönemi anlatıyor, öykü çok karmaşık değil ancak bazı sahneler beni oldukça güldürdü. Aynı gazetecinin başka bir film uyarlaması daha olan Vegas’ta Korku ve Nefret filminde de Jonny Deep oynamış, onu da bulup izlemek ilginç olabilir. Aslında filmi sadece öylesine bir film diye izlemiştim ta ki filmin sonunda Hunter S. Thompson anısına yazınca merak edip baktım ki, meğer Hunter S. Thompson bir gazeteci imiş, aşırı alkol ve uyuşturucu kullanırmış ki bu filme oldukça çok göze çarpıyor, içki içmekten gözündeki morluklar görünmesin diye güneş gözlüğü takıyor, minibardaki bütün içkileri bitirip günde 4 defa minibarı doldurtuyor, hatta bir keresinde çok içki içmekten başına gelmeyen kalmıyor ve birkaç günlüğüne içkiyi bırakıyor bile.
Iron Lady'e gelince Margaret Thatcher'ın hayatıyla ile ilgili açıkçası çok bilgim yoktu, bu filmden sonra bu kadının hayatını anlatan bir kitap bulup okumaya karar verdim, İngiltere'nin ilk kadın başbakanı olmayı başarmak o dönemde hiç de kolay değilmiş, ayrıca başbakanlık dönemine denk gelen bazı olaylarla ilgili net ve kesin kararlar alması kimsenin kolay kolay yapacağı iş değil, ama politika bu nihayetinde kimseye yaranmak mümkün değil ve zamanı gelince onu da koltuğundan indirmeyi başarmışlar da rahat etmişler diyelim...

30 Mart 2012 Cuma

F. Scott Fitzgerald; A Life in Letters..

Mektubu Amerikalı yazar F. Scott Fitzgerald 1933 yılında 11 yaşındaki kızı Scottie'ye yazmış.
Kızına kafasına takması ve takmaması gereken şeyleri öğütlemiş.
Aynen şöyle: "Önemsemen gereken şeyler:
Cesaretin, titizliğin, verimliliğin, at sürme yeteneğin.
Kafana takmaman gereken şeyler: İnsanların ne düşündüğüne aldırma, oyuncak bebeklere kafanı takma, geçmişi dert etme.
Gelecek için kaygılanma, büyümeyi kafana takma, birinin seni geçmesini dert etme, zafer kazanmaya kafanı takma, senin hatan yüzünden değilse başarısızlığı da dert etme.
Sivrisineklere aldırma, ebeveynlerini kafana takma, oğlanları kafana takma, hayal kırıklıklarını dert etme, zevklere kafanı takma, tatmin olmaya kafanı takma.
Düşünmen gereken şeyler:
Neyi amaçlıyorum?
Çağdaşlarıma kıyasla şu konularda ne kadar iyiyim;
a. İlim, irfan
b. İnsanları anlayabiliyor ve onlarla anlaşabiliyor muyum?
c. Vücudumu bir enstrüman gibi kullanabiliyor muyum, yoksa ihmal mi ediyorum?"
Ne baba ama...
Mektup 'F. Scott Fitzgerald; A Life in Letters' isimli kitapta bulunabilir(mişşşş).

not: Bu yazı Ayşe Özyılmazer'in 15 mart 2012 sabah gazetesindeki köşe yazısından alıntıdır.

22 Mart 2012 Perşembe

22 mart yazısı...

bugünün 22 mart olmasının yazıyla bir ilgisi yok aslıda, sadece başlık bulamadığımdan... uzun zamandır yazmadım bir şeylerden bahsedip kendimi iyi hissedip, bloğuma geri döneyim istedim..
yarın cuma haftanın son günü ve ben konyaya hilalin yanına gidiyorum haftasonu için, bol bol dertleşip sanırım hilalin başını ağrıtıp ondan öğütler alıp 2 gün boyunca kendimi resetlemeyi planlıyorum. bir yandan eşya çanta vs ayarlamam lazım. diğer yandan da danışman hocama göstermek üzere tez konusu üzerinde çalışıyorum. yoğun çalıştığım dertlendiğim yeterlilik bitti, ikinci round başladı tez yazma işi. ama konuyu belirleyemedim daha önce hocamı ikna etmem lazım istediğim konu için umarım başarılı olurum.

4 Ocak 2012 Çarşamba

GDO'ya hayır....

http://video.cnnturk.com/2012/programlar/1/4/bugun-12-00-04-01-2012-sor-ogren-kampanyasi